5 Aralık 2011 Pazartesi

köpük ile pıtır

Fazla almayı sevmeyen bir insan oldum ben oldum bittim.
Çocuğum doğduktan sonraysa çok almam gerekti.
Kıyafet oyuncak bez.. Hem de almakla bitmedi.
Satın almaktan asla bıkmadığım tek şeyse kitap oldu.
Çocuğum da her geçen gün daha çok sevdi, birlikte yaptığımız en güzel şey kitap okumak oldu.
Hayatımızdaki problemleri aşmamımıza yardımcı oldu sevgili kitaplarımız.
Tuvalet, yemek, hamilelik, kardeş, ittiren arkadaşlar..
Köpük ile Pıtır, yeni gelen kardeşle birlikte annesini paylaşmak zorunda kalan büyük çocukların bakış açısıyla yazılmış bir kitap.
Bana göre çocuk büyütmenin en zor vakası, kardeşlik konusuna güzel bir yaklaşım denemesi.
Kardeşin annenin sana ayırdığı zamanın büyük bir kısmına ortak çıkar. Hatta kardeş küçükken anneler ona büyük çocuktan daha çok vakit ayırmak zorundadır. Ama kardeş eğlencelidir. Büyüdükçe herşey daha da güzelleşir. Hayatın kardeşle paylaşılan her anı daha güzel olur..

taşındık

Bazı ilişkiler vardır, artık bitmesi gerekir ama nedense eski güzel günlerin hatırına bir türlü sonlandıramayız.
O kadar da kötü değil der, kendimizi kandırır uzattıkça uzatırız. 
Uzattıkça da sorunlar çoğalır, çoğaldıkça gözlerimizin önündekini göremez hale geliriz.

Bizim de eski evimizle ilişkimiz  böyle olmak üzereydi.
Güzel ilk yılların hatırına, son iki senedir uzatmaları oynadığımız güzel evimiz
Yüksek tavanlı, tarihi eser, geniş cepheli, yol yalısı eski evimiz. 

Herkes çok severdi evimizi, hemen ardından gelen soru, Marmaray İnşaatı hayatınızı çok zorlaştırıyor mu? Bizim hayatımızı zorlaştıran Marmaray değil, kızımın çok sevdiği köftecinin getirdiği kalabalık oldu. Tabi benim kişisel gelişim yolculuğumda gidilen her durak, şehrin bu bölgesinin hem deniz hem kara trafiğine tahammül etmemi zorlaştırdı. 
Çocuklarımın oyun alanının olmayışı, trafiğin gürültüsü, araçlarımızı parketme zorluğu,  kalabalıklaşan ailemizin yüz metrekareye artık sığamaz olması ve en son Nevra'nın okul servisiyle yaşadıklarımız taşınma sürecimiz hızlandırdı.

Geçen ay Narcity'de bir bahçe katına taşındık. 
Salacak'tan Başıbüyük Mahallesine..
Hayatımda ilk defa taşındım. Bir daha ne zaman taşınırım bilmem ama şimdilik çok mutluyum. 

20 Mayıs 2011 Cuma

Narcity'de çocuk yogası

Nevra geçen hafta hayatının ikinci yoga sınıfına katıldı.
İlkine bir kez gidebilmişti. Neden mi?
Yoga eğitmeni dersin sonunda, ömründe yemediği kadar büyük bir şeker hediye ettiği için.
Çocuğumunun şeker yemesinden çok, bu derse devam etme isteğinin şeker gibi iddialı bir ödül tarafından kontrol edilmesinden rahatsız oldum ve ikinci derse gitmedik.
Şimdi aylar sonra pedagojik alt yapısına, birikimine ve annelik sağduyusuna çok güvendiğim yakın bir dostumun evinde verdiği derslerle, Nevra yogaya geri döndü.

19 Nisan 2011 Salı

30. İstanbul Film Festivali

Haraketli geçen Şubat'ın ardından, Mart, Rananın doğumgünü kutlamaları ve hastalıklardan ibaretti ailemiz için.
Hastalıklarımız ilaç kullanmadan ve ateşlenmeden atlatıldı.
Evimize giren virüs ya da virüsler gerçekten güçlü olmalıydı ki Nevra'yı hiç bu kadar bitkin görmemiştim.
Tiyatro Krek'te Güzel Şeyler Bizim Tarafta ve DOT'ta da Malafa'yı izleme şansı bulduk, bunca olayın arasında.
Mart bitip de Nisan başlayınca çok mutlu oldum bu sene.
Oysa sıcak ve uzun yazın habercisi baharı pek sevmem.
Bu sene Nisanın bana neşe verme nedeni festival..
Öyle hayal ettiğim gibi rastgele gidemedim filmlere. Zamanın ne de olsa kısıtlı.
Sinema yazarlarının seçtiği filmlere gittim.
Aynı festivalin reklamındaki gibi oldu. Hayata bakış açım değişti biraz.
Anneliğimin, ev kadınlığımın, yaşadığım coğrafyanın, tüm sosyal ve kişisel rollerimin monotonluğundan sıyrıldım birkaç saatliğine.
Epey bir bilet yaktım. En çok seyretmek istediğim filmi de numarasız yer alıp izledim.
Soğuk geçen güzel Nisan ayında,  Shopping Fest kalabalığı  ile birlikte Beyoğlu Sokaklarının tadını çıkardım..

8 Şubat 2011 Salı

kız kulesi ve filizler köftecisi

Birkaç ay önce evimizin çok yakınında bir köfteci açıldı. Bizim için birşey ifade etmeyen bu mekan meğerse çok meşhur bir yermiş. Tuzla Filizler Köftecisini bir ben bir de kocam bilmiyormuşuz.
Nevranın her önünden geçişimizde, lütfen köfteciye gidelim yakarışlarına kulak tıkayan gaddar birer anne babayız biz.
Kısmet bugüneymiş, kızım köftecisine kavuştu.
Yakın dostlarımız Selin, Manolya ve Korayla birlikte kızkulesine giden teknelere bindik, neşeli ve güneşli bir yürüyüş yaptık.
Karabatakların denize dalışını ilgiyle izledik, denizin bu kadar temiz görünmesine çok sevindik.
Tekneden iner inmez kızkulesine tırmanmaya başladık. Nevra tecrübeli olduğu için arkadaşlarına yol gösterdi. Kulenin en tepesine çıkıp neşeli fotoğraflar çektik. Bir kahve molası verip geri dönmek üzere teknede yerimizi aldık.
Öğlen yemeğini hemen kulenin karşısındaki Filizler Köftecisinde yemeğe karar verdik.
Köfteci ürün kalitesi, fiyatları ve servisiyle benim beklentimin üstündeydi.
Çocuk oyun odası küçük olmasına rağmen bizim kızları bir saate yakın oyaladı. Biz kalkalım demesek onlar hamurun büyülü dünyasında daha uzun süre kalabilirlerdi.
Daha küçükler için emzirme odası da bulunduğunu eklemek istiyorum.

7 Şubat 2011 Pazartesi

çocuk dostu İstanbul

Nevranın okulunun tatil olmasını fırsat bilip, hafta arası bir tiyatro keyfi yapalım dedik.
Hem de öyle alışveriş merkezi salonlarına tıkılmadan, annesinin çocukluğundaki gibi, yani Kadıköyde.
Hedefim sadece eskileri yadetmek değil, yürümeyi ve toplu taşımayı pek sevmeyen kızıma arabadan başka araçlarla da ulaşımın sağlanabildiğini göstermekti.
Evimize topu topu on adım uzaklıktaki otobüs durağından saatte bir de olsa iyi ki geçen 12H ile on dakikada Kadıköye vardık.
Otobüsten inip Modaya giden Tramvaya bindik.
Oyunun başlamasına yarım saat kala gelmek hiç de iyi bir fikir değilmiş. Beş dakikada bir oyunun ne zaman başlayacığını sordu ama idare ettim.
Oyun, Bremen Mızıkacıları, son zamanlarda izlediğim en başarılı çocuk oyunuydu.
Sıkılmadan izledik.
Nevra her zamanki gibi kötü karakterler yüzünden biraz gerilse de, genel olarak eğlendi.
Oyundan çıktığımızda güneş batmış hava soğumuş, sokaklar evlerine dönmeye çalışan insanlarla dolmuştu.
Birkaç kişinin çantası Nevranın kafasına çarptı.
İrice bir bayan da neredeyse kızımı eziyordu.
Kadıköyden de saatte bir kalkan otobüsümüzü beklerken, İETTnin 18 yaşındaki otobüslerinin egzosundan zehirlenme tehlikesi atlattık.
Sahi o kadar zor mu bu otobüslerin yenilenmesi?
Otobüsümüz kalkarken yanımızdaki halk otobüsüne binmeye çalışan bir bayanın yere düşüşüne şahit olup, evimize doğru yola koyulduk.

29 Ocak 2011 Cumartesi

her güne bir yemek, nadir kitap nasıl bulunur

Yıllardır takip ettiğim yemek yazarı Tijen İnaltongun blogunda değişik bir yazıya rastladım geçen ay.
Düzenlediği yemek kursundaki reçeteleri blogunda paylaşmasını isteyen bir okuruna cevaben yazdığı bu satırlar benim de uzun süren bir uykudan uyanmama yardım etti.
Ne kadar alışmışız bedavaya. Özellikle de bilginin bedavasına.
Oysa en kıymetlisi bilgi.
Para vermeden alınan hiçbir hizmetin değeri yoktur diyen ben bile, yıllarca hiçbir bedel ödemeden bilgi almışım Tijen İnaltong'tan.
Bunun üzerine kollarımı utançla sıvadım ve başladım başyapıtı Her Güne Bir Yemek kitabını aramaya.
Ne yazık ki çaldığım her kapı kitabın tükendiği cevabıyla yüzüme kapandı.
Yapı Kredi Yayınlarından gelen, evet kitabın baskısı tükendi, en iyisi ikinci el kitapçıları deneyin postasıyla ümidim tükenmişti..
Küçük kızıma kitap ararken bulduğum Nadir Kitap'ta Her Güne Bir Yemek çıktı karşıma.
Hemen siparişimi verdim. İki gün içinde de kitabıma kavuştum.
Ne çok şey kaçırmışım diye hayıflanmadan geç kavuştuğum kitabımın tadını çıkarmaya başladım..

23 Ocak 2011 Pazar

hastalıklar ve modern tıp

Herkes gibi biz de hastalıklardan nasibimiz aldık.
Çocuklarım değil kocam hasta..
Hangisi daha kötü bilmiyorum.
Tabi kocamın hastalığı pekçok soruyu da beraberinde getirdi.
Son beş aydır vejeteryan olmasının,  bu kadar şiddetli bir gribe yakalanmasında bir payı var mıdır.
Okuduk düşündük sorduk soruşturduk her zamanki gibi.
Grip ne kadar ağır olsa da iki gün süründürdü. İki gün sonunda parasetemollerin de maharetiyle, basit bir üst solunum  yolu enfeksyonu seyrine geçti.
Kızların sürekli tıkanan burnu, bizim geçmeyen üst solunum yolu enfeksyonlarımız, kocamın lustrali benim tekrarlayan egzama sorunum..
Sonuç bizim de artık bir homeopatımız var. Uzun zamandır araştırdığım, Avrupa ve İngiltere'de yaşayan tanıdıklardan duyduğum homeopati ile kısmetse Şubat başında tanışacağız.

4 Ocak 2011 Salı

evimin önü ispark

Dün evin önüne parkederken  daha önce buralarda görmediğim orta yaşlı  bir adam yanıma yaklaşıp, benden otopark ücreti istedi.
Yok dedim şu apartmanda oturuyorum.
Bu bazen olur.
Yeni otopark görevlileri geldiğinde, ilk karşılaşmamızda biz hane sahiplerinden de ücret isterler. 
Ancak biz evimizin önüne parketmek için ücret ödemeyiz, bize gelen misafirler de..
Şimdi işler değişti.
Çünkü artık İspark devralmış buralardaki otopark işini.
Evinin önüne arabanı bırakmak için para ödemek medeniyet adına bir ilerleme mi yoksa soygun mu?
Henüz karar veremedim. Biraz düşünüp okuyacağım.. Ve tabi ki hukukçu dostların da yorumlarını dinleyeceğim.