12 Ekim 2010 Salı

ben çiğ süt tüketicisiyim

Herhalde iki seneye yaklaştı ben çiğ süt tüketeli. Müptelası olduğum Fikir Sahibi Damaklar Blogunda okudum gündönümü çiftliğini, Aysun Hanımı (aysun the sütçü), Mehmet Beyi ve kızlarını. Aslında bildiğimiz anlamda kızları yok bu çiftin.  Kızları dediğim inekleri. Eminim onları da evlatlarından ayırt etmememeye gayret ediyorlar. Ortaya çıkardıkları iş gönül işi, öyle parayla pulla ölçülecek gibi değil.
Biz onca bunca zamandır her hafta beş bazen de on litre süt alırız onlardan. Sütü soğutuculu araçlarıyla evimize yollarlar. Şehrin belirli bölgelerine değişik günlerde dağıtım yaparlar. İlk kaynattığımız gün sütü içer, kaymağını alır, kurtardığımız kadarını yoğurt yaparız. Misafir gelecekse daha çok süt alır, Ekosamın organik pirinciyle tadına doyulmaz bir sütlaç yaparız.
Tükettiğimiz süt ve yoğurdun içinde melamin olmadığını UHT ile işlenmediğini  bilmek, geceleri daha rahat uyumamı sağlıyor.
Sizin de çiğ sütle ilgili korkularınız, sorularınız varsa Aysun Hanım bilgi vermekten memnun olacaktır.
Bu arada ben ve kızlarım gibi laktozla ilgili sorununuz varsa Serente Organik, çiğ ve pastorize keçi sütü tedarik edebiliyor.
afiyet olsun...

11 Ekim 2010 Pazartesi

şehrin nimetleri

Hayatım İstanbul'da geçti. İstanbul'un tadını en çok ne zaman  çıkardın derseniz, Ankarada öğrenci olduğum yıllar derim.
Haftasonları, bayram tatilleri ya da birkaç dersi feda edip kendime hediye ettiğim uzun haftasonları.
Bu şehri ilk defa benimle gezen, hatta gören arkadaşlarımın köprülerin üstünden geçerken duyduğu heyecan sanki benim heyecanım olurdu.!

Şehre duyduğum heyecanı kaybetmemeye, canlı tutmaya çalıştım. Tabi bunda benimle aynı duyguları paylaşan dostlarımın katkısı tartışılmaz.
Boğazın iki yakasında gezmediğimiz balıkçı kalmadı. Değişik ülkelerin mutfaklarına burun kıvırmadık, kebapçılar artan sağlıklı beslenme takıntımıza yenik düşmedi.
Bu yaz çok yeni birşey denedik. İnternet sitelerinde normal fiyatından daha uygun satılan şehir nimetleri.
Benim alışveriş anlayışımla  çok ters ama kontrollü tüketmeyi başardığın zaman çok eğlenceli.
Siz de şehrin nimetlerini unutmayın. Hayat bir yerlerde akıp giderken evde televizyon karşısında çakılıp kalmayın.
Tabi bu soğuk havalarda sokaklarda gezerken ihtiyacın olan malzemeleri şehrin nimetlerinde çok daha uygun rakamlara alabilirsiniz..

9 Ekim 2010 Cumartesi

iyi ki varsın Gulnora

Hamileliğimin onuncu haftasında, plasentamın önde yerleşmesi nedeniyle kanamalarım başladı. Kanamalarım başladıktan bir ay sonra da çok sevgili kayınpederim, onu kaybetmemize neden olan bir hastalığa yakalandı. Hamileydim, hastaydım, üzgündüm, yalnızdım, benden ilgi bekleyen rutini bozulmuş, üç yaşında bir çocuğum vardı, eşim hiç olmadığı kadar meşgul ve benden uzaktaydı.

Bir cumartesi günü liseden arkadaşım Ayşenin yolladığı iki yabancı bayan evime geldiler.
Çaresizdim, o da öyle. Dört çocuğunu geride bırakmış, dünyanın öbür ucuna çocuklarının karnını doyurabilmek için gelmişti.
Geçen hafta bir yıl oldu bizimle yaşamaya başlayalı.
Daha çok kalsın diyemiyorum ama iyi ki onu tanıdım iyi ki benim evime geldi.

Evinde yabancı yatılı yardımcı çalıştıracak, çalışan ve çalışmayan anneler için kendi tecrübelerimden derlediğim birkaç altın kuralı yazmak istiyorum

  • sizin için olduğu kadar onlar içinde aynı evi paylaşıyor olmanın zor birşey olduğunu hatırlayın
  • kendi ülkelerindeki koşullara göre çok iyi para veriyoruz demeyin, bir süre sonra onların maaşları kadar parayı düşünmeden nerelere harcadığımızı görüp, bizim koşullara ayak uyduruyorlar
  • gerçekten memnunsanız üçün beşin hesabını yapmayın, onlar için küçük rakamlar çok önemli
  • onları evin insanı gibi benimseyin öyle hissettirin
  • hele hele çocuğunuza bakıyorlarsa daha özenli olun. unutmayın o enerjiyle çocuğunuzu kucağına alacak
  • bir kendi hayatınıza bir onunkine bakın, zalim olmayın halinize şükredin
  • kendi yapamadığınız işler için istihdam ettiğiniz bu insana eleştirel bir gözle bakmayın
  • insiyatif kullanabilen bir çalışan olabilmesi için onu yüreklendirin
  • kendi ülkesinin yemeklerini yapması için izin verin

7 Ekim 2010 Perşembe

swedish seeds sergi ve seminer

Dün yağmura ve yeterince süt sağamamama rağmen seminere gitmeyi başardım.
Önce Taşkışla yerine Maçkaya gittim, hiç moralimi bozmadım ne güzel gençlerle birlikte teleferik bekliyorum. Kızlara baktım, benim kızlar nasıl görünecek bu yaşta. Zayıf mı olacaklar şişman mı, alışveriş merkezinden aldıklarını mı giyecekler ikinci el mi, ne okuyacaklar ne yiyecekler diye düşünürken kendimi Taşkışla da buldum.
Herkes güzel hazırlanmıştı. İsveçliler çok hevesli ve heyecanlıydı. Hoş geldiniz konuşmaları gereksiz uzatılmadı.
Ne yazık ki ilk iki konuşmacıyı izleyip çıkmak zorunda kaldım.
İlk konuşmacı bir anaokulu öğretmeni. Sadece kendi ülkesindeki çocukları değil çok uzak ülkelerdekileri de çok iyi tanıyan bir öğretmen. Yaklaşık beş yıllık annelik eğitimimde hep eksik kaldığını düşündüğüm oyun üzerine konuştu. Zaman nasıl geçti anlamadım.
İkinci konuşmacı mimar ya da peysaj mimarıydı. Çocuk oyun alanlarıyla ilgili bilgi verdi. Dünyadan ve ülkesinden. Sunumu bitince bir soru geldi, neden sizin ülkenizde öyle bizde böyle diye. Düşündü kadın bu bizim kültürümüz, açık havada olmanın iyi birşey olduğuna inanan bir toplumuz dedi.

Evet bu da bizim kültürümüz, çocuklarımızı üşüyecek diye kat kat giydirip, dört duvarın içine hapsedip, bir dolu oyuncağı da önüne yığıp hadi oyna deyip bilgisayarın başında kahve yudumlamak.

Oysa çocuklarımızı alıp on dakikalığna da olsa dışarı çıkıp yürüsek ve sokakta gezen kedilerin, düşen yaprakların ve yerdeki at kestanelerinin tadını çıkarsak...
Soğuktan hasta olmak konusunda bu kadar hassas olan annelere, her ay düzenli ziyaret ettikleri çocuk doktorları açık havada egzersizin bağışıklık sistemini ne kadar olumlu desteklediğini hatırlatsa keşke..

Çıkışta arabayı almadığıma üzülsem de çevreyi daha az kirlettiğime sevindim.Ayaklarım  Çin Restoranındaki
açık büfeye doğru giderken on yıl önceki Banu olmadığımı, kafamda GDOlu mısırlar patatesler ve doymamış yağlar uçuşurken oradan zevk almak yerine eziyet çekerek kalkacağımı neyse ki farkettim. Gezi'de mütevazi bir salatayla hipoglisemik nefsimi köreltip, evime gitmek üzere Üsküdar motoruna bindim.